En-el Hak Gizli Öğretisi / Kevser Yeşiltaş
Veee Aralık ayında biten bir kitabı anlatmak bugüne kısmet oldu. Aslında farkındayım uzun zamandır sık sık blog yazamıyorum. Bunda biraz güzel havalrın da etkisi var. Çünkü genelde hep dışarda oluyorum bu güzel
havalarda.
Aslında bu kitabı 2012 yılında almıştım. Ama okumak 2013 yılına nasip oldu. Çünkü bazı kitapların kendisi belirliyor okunma zamanını diye düşünüyorum. Bu kitabı okumadan önce Mesnevi, Kuran-I Kerim, Tasavvuf kitapları okuduğumdan, daha akıcı okudum diyebilirim. Çünkü genel olarak gittikleri yol ve anlattıkları birbirini tamamlıyor. Sadece kendi yolları ve yaşayışları farklı.
Altını çizdiğim çok cümle oldu. Ayrıca bu kitapta yazar kendi araştırmalarından yola çıkarak çok güzel alıntılar yapmış. Zaten Hallac-ı Mansur hakkında ki bilgiler çok azmış.
En kötüsü ölüm şekli bence......
En kötüsü ölüm şekli bence......
Sözünü geri almadığı için ve son nefesine kadar "En-el Hak" dediği için önce bir eli, sonra diğeri, sonra dili, sonra ayakları kesilerek idam edilmiştir..............................
Oysaki "ben O'yum dememiştir ki; O'ndan olmayım demiştir.....
Ve kitabı içime sindire sindire okudum, bir sürü yeri işaretledim. Ara ara açıp tekrar okumak için.
Eğer kuantuma da inanıyorsanız okuduklarınız size yabancı gelmeyecektir.
Kutsallığın Mekkede Kudüste değil, insan kalbinde olduğunu savunan
Hallac-ı Mansur, toplanma yani cem olma, İlk yaratımın varoluşun özünün
ve sırrın sembolünün (Kabe) insan gönlünde olması ve insan gönlünün
kutsallığı üzerinde durmuştur. Tüm insanların kutsal yerin etrafında
secdede durma hali ise en önemli sembollerden biridir. Kutsallığın
yanısıra, toprak olan taş yapının ortadan kalkmasıyla meydana gelen
görüntü ise şaşılacak durumdur. Çünkü secde eden insanlar birbirlerine
bakmaktadırlar. Daire içindeki nokta olan kutsallık, dairenin çeperini
işgal eden insan beşerleri. Her biri kutsallığa secde ederler ancak taş
yapıt görünmez olduğunda, ortaya çıkan görüntü ise, insanların kendi
gönüllerine kutsallıklarına Melenmeleridir. İşte Hallac-ı Mansur bunun
savunucularındandı. Bu şekilde bilgileri lif lif ortaya yaydığı için,
kendi gayesine ve amacına ulaştığı için de Mansur ismini almıştır.
En-el Hak Gizli Öğretisi
Kevser Yeşiltaş
Kevser Yeşiltaş
En-el
Hak demiştir Hallac-ı Mansur. 900 lü yıllarda kuantum henüz
keşfedilmemiş, bilimsel çalışmalar ortaya konmamış iken, neredeyse bir
söz ile kuantum felsefesinin düşünce temellerini atmıştır.
Mananın özünü
yıkmış, parçalamıştır. Sırları tek tek açmış, lif lif ayırmıştır. Ta
ki, Einstein zamanına kadar mana kendini bulamamıştır. Ne zaman ki
Einstein atomu parçalayacak formülü keşfetmiştir, işte o zaman bu iki
parçalanma sonucu kuantum felsefesi ortaya çıkabilmiştir.
En-el Hak sözü, Hak
olarak görünür olduğunun ifadesidir bir bakıma. Aslında iki manayı
taşır. Önce ilk manası üzerinde yoğunlaşırsak; düşünce felsefesinin
manasını içeren en önemli sözlerden biridir.
Kuantum dünyasında
bir kopuş, bir ayrılış söz konusu değildir. Her şeyin özü atom ve atom
partikülleridir, fakat görünürde çeşitlilik ve farklılıklar söz
konusudur. Bu farklı ve çeşitli görüntüler atomun özelliğini
bozmamaktadır.
Kuantum dünyasında ayrılmak,
kopmak imkansızdır, bir atomu parçalarından ayırsanız dahi, atomun
çekirdeğine yapılan bir müdahale, diğer parçalarının da aynı müdahaleye
uğradığını ispatlamıştır. Bu da her parçanın bütünden ayrı olmadığını,
kopmadığını, görünmez bağlarla en yüksek seviyede enerjilerle bağlı
olduğunu ispatlamıştır.
Kuantum evreninde, kopuş ve
ayrılış yoktur, ancak yolculuk vardır, uzaklık, mesafe sadece
görüştedir, oysa bir galakside olan her şey o anda tüm kainatın her
zerresinde hissedilir ve değişir. Değişkenlik her zerreye nüfuz eder.
Zerre ne ise kül de odur. Yani zerre ile kül arasında görünen mesafe,
farklılık ve çeşitlilik sadece anlayışlara uygunluk bakımındandır.
Yoğunluk ve titreşim bakımındadır. Biz bilincimizin ve beynimizin bize
titreşim boyutunda gösterdiği evreni görmekteyiz. Ayrı, kopmuş, güzel,
çirkin, büyük, küçük, beyaz, siyah, aydınlık ve karanlık gibi sıfatlar
taktığımız bir evren görmekteyiz. Aslında beynimizin titreşim
frekansları daha farklı titreşseydi daha farklı şeyleri görüyor
olurduk.
"Tek bir çiçeği bile koparamazsın. Bir yıldızı yerinden oynatmadan."
(Francis Thompson)
(Francis Thompson)
Herhangi bir taşı elimizden
bıraktığımızda, yere düşerken, andromeda galaksisindeki küçük bir
meteorit, bizim taşımıza bir çekim kuvveti uygulamaktadır.
Bu bizim kuantum evreninde
yaşadığımızın en büyük kanıtıdır. Birbiriyle sonsuz saniyede haberleşen
ve etkileşen atomlardan oluşmuş varlıklarız.
Bizden gayri bir şeyle temas ettiğimiz an, tüm evrenin ruhuna dokunuyoruz. Temas edilen her Nokta tüm evrenin ruhuyla bütün. Görebilen gözlerimiz olmadığı için bir taşı yere bırakıyoruz, işte o an tüm kainatın sonsuzluğundaki her zerre ile temas etmiş oluyoruz. "Beni gören, O'nu görür, O'nu gören ikimizi birden görür" demiştir Hallac-ı Mansur.
Bizden gayri bir şeyle temas ettiğimiz an, tüm evrenin ruhuna dokunuyoruz. Temas edilen her Nokta tüm evrenin ruhuyla bütün. Görebilen gözlerimiz olmadığı için bir taşı yere bırakıyoruz, işte o an tüm kainatın sonsuzluğundaki her zerre ile temas etmiş oluyoruz. "Beni gören, O'nu görür, O'nu gören ikimizi birden görür" demiştir Hallac-ı Mansur.
Bir insanı öldürdüğünde, tüm insanlığı da öldürmüş olursun. Çünkü bir insan insanlık, insanlık ise bir insandır.
Bu sözden beri daha üstüne
söylenmiş bir söz bulunmamıştır. Ben Hakkım demiştir ya da Hak Ben
olarak göründü demiştir Mansur. Ancak ben kelimesi çok derin bir
mevzudur. Ene kelimesi ben anlamında kullanılmış olsa da aslında ben
ötesi bir kelimedir. Çünkü ego, ben, sadece bedensel manada kullanılan
kişinin kendini tek başına yalnız ve dünya insanı gibi görmesi gibi
mana taşır. Ancak Mansur'un "ene"kelimesi tasavvufi manada tamamen
beden dışında olduğunun anlamını taşır.
Yani ruhum, emanet ruhtan üflendi
ve ona ulaşmayı diledim, kalben çağrıyı duydum ve ölmeden ona ulaştım
manasını içeren derin bir durumdur. Ene kelimesi hidayet yolunda olan
bir ruh için kullanılır. Eğer ene kelimesini ben olarak düşünürsek o
zaman enaniyet boyutuna gireriz ki bu da şişik bir ego, Firavun,
deccaliyet boyutuna getirir olayı. Yani tanrıyım bana tapının manasını
taşır ki, Hallac-ı Mansur bunlardan çok daha üst boyutta bir hatırlama
yaşamaktadır. Ve emanet olan ruhunun, ölmeden hidayete ermesi için
yaptığı çağrıya gelen cevaptır. Ben Hakkım demesi, Hak benim demesi,
Hak benim suretimde göründü ya da ben Hak suretinde göründüm manalarını
taşır ki, çok derin bir mana içerir. Ehadiyet boyutunda edinilen
idrakle, kalple yapılan bir gizli sözcüktür, yanlış anlaşılmıştır
zamanında ve onun hak yolunda şehit edilmesine yol açmıştır.Eğer kendini boşlukta, yalnız ve çaresiz, hatta unutulmuş hissedersen, bu senin kaybındır. Çünkü insan olmanın özelliği, insan olarak neler yapabileceğinin müşahadesidir. Zorluk ve kolaylık yan yana yürür, arkaya arkaya değil, zorluk içindeysen seninledir kolaylık. Kolaylık içindeysen zorluk da seninledir. Cesaret, yardım dilenmek değil, neler yapabileceğini gösterme gayretidir.
Ellerinize sağlık güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSilTeşekkürler. :)
SilOzaman yazdiklarinizdan yola cikacak olursak insan bedeni tanrinin yarattigi hak imanda mantigin duzgun islemesi cikiyor yani kaos teorisinin tasavufa gore bilimsel alanda aciklamasi
Silevet bence de kitabı çok güzel anlatmışsın Gülşahcım:)
YanıtlaSil:) Sağol Eren'cim. Kitap da güzelllll.
SilYüreğinize sağlık Gülşah hanım, çok çok güzel anlatmışsınız gerçeği, hayran kaldım anlatımınıza çok yerinde ve aynısı gerçeğin yüreğiniz dert görmesin sağlıklar dilerim size kardeşim.
YanıtlaSilSağolun size de sağlıklı günler Cemil Bey.
Sil