Ramazan Ayı'mız mübarek olsun. 🙏
Yine ara vermişim yazmaya. Havalar ısınınca ve park mevsimi başlayınca; eve geldiğimizde de önce duş sonra yemek sonra biraz daha oyun derken kızçem erkenden yatıyor. Sonrası da benim halim kalmıyor neredeyse.
Biraz oturuyorum bazen de ertesi günün yemeği derken bir bakıyorum gece olmuş.
Elbet bu arada iki film ve iki kitap bitirdim.😊
"Kırmızı Pazartesi ve Yaprak Fırtınası" kitaplarını okudum.
İnstagram'da paylaşınca bir arkadaş yorum yapmış ve "Yüzyıllık Yalnızlık öncesi diğer kitaplarını okuyun"demişti.
Çünkü daha önce başlamış ama devamını getirememiş ve kafam karışmıştı başlarda. Bende daha fazla zorlamayıp yarım bırakmıştım.
Yaprak Fırtınası aslında Yüzyıllık Yalnızlık kitabının ön kitabı gibi birşey. Çünkü kasaba önce bu kitapla başlıyor ve bazı kahramanlarımızın da hayatına dair kısa bilgile var. O yüzden şu an Yüzyıllık Yalnızlık okurken zorlanmıyorum. Tek sıkıntı uzun isimler 😀
KIRMIZI PAZARTESİ kitabına dönersek;
Herkesin bildiği bir cinayet olayı.... Namus cinayeti....
diye yazar arka kapağında resmen özeti gibi bir şey.Gabriel García Márquez’in ölümsüz romanı “Kırmızı Pazartesi”, işleneceği herkes tarafından bilinen bir cinayeti konu almaktadır. Kitapta bahsi edilen ana karakter Santiago Nasar, suçsuz olmasına rağmen bir cinayetine kurban gitmiştir. Márquez romanını, cinayetin yaşandığı dönemde küçük bir çocuk olan ve daha sonraları cinayeti inceleyip insanlarla röportaj yapan birinin ağzıyla anlatmaktadır. Olay örgüsüne bakılacak olunursa, Santiago Nasar’ın suçsuz olduğu açıktır. Başka çaresi kalmayan Angela Vicario, namus cinayetine kurban olarak Santiago’yu seçmiştir. Angela’nın ikiz erkek kardeşleri “Pedro Vicario” ve “Pablo Vicario” tarafından öldürülen Santiago, son ana kadar her şeyden habersizdir. Onun aksine, cinayetin işleneceğini duymayan kalmamıştır. Mani olmaya çalışanlar bile, cinayetin gerçekleştirileceğine pek inanmamıştırlar. Santiago Nasar’ın ağır bıçak darbeleri ile meydanda, herkesin önünde öldürülmesi üzerine; olaya tanık olan insanların ifadeleri alınmış, ikiz kardeşler tutuklanmıştır. Bu romanında Gabriel García Márquez, namus ve töre cinayeti temasını işlemiştir.“Ataerkil toplumlarda; erkeğin, kendisinin ve ailesinin onurunu koruması beklenirken, kadından beklenen saflığını (bekâretini) korumasıdır. Bu nedenle kadının namus ve şerefi, erkekler tarafından manipüle edilir ve denetlenir.”(Kardam, 2000)
Tabi asıl büyüleyici olan yazarın kullanığı kelimeler ve onları az ama içi dolu kullanması.
Okurken çok da yabancı gelmiyor kurgu bize. Çünkü biliyoruz ki bir çok insan konu" namus" adı altında olunca cinayete sessiz kalabiliyor. Bu kitabı ile aslında nasıl da önyargılarımız olduğunu, kör-sağır-dilsiz olarak üç maymunu oynadığımızı anlatıyor yazar......
YAPRAK FIRTINASI kitabı ise;
Yaprak Fırtınası, yazarın yayınlanan ilk önemli eseri. Kitap 7 farklı
öyküden oluşuyor. İlk ve kitaba ismini veren öykü (Yaprak Fırtınası)
yazarın bundan sonraki eserlerinde mekanı oluşturan hayali Macondo
kasabasını bize tanıtıyor.
İlk bölüm bize yaprak fırtınasının ne olduğunu , kasabayı tanıtıyor.
.''En önemli şey ilk paragraftır. İlk paragraf için aylarımı
harcamışımdır. Bir kez istediğimi elde ettim mi, gerisi arkadan gelir''
diyen Marquez'in yapmak istediği gibi kitabın en can alıcı bölümleri
işte bu ilk paragraflar.
Kokuşuncaya dek, bir ölünün ölü olduğundan emin olamayız.... Zamanın
geçtiğini ancak bir şeyler devinince anlayabiliyorsunuz....Saat, yeni
gelen dakikanın ucunda bir kez daha ölecektir.....Aşık olmaya
başladığını anlayan bir adamın gizi; gözlerinize asla bakamamasıdır.....
İnsan bir işe kalkıştığında ne yaptığını bilir..... Eğer bir şey ters
giderse, bu beklenmedik, insan gücünün ötesinde bir şeydir..... Olacak
bir şeyler varsa, bundan kaçınılmaz. ...Tıpkı takvimlerin önceden
bildirdikleri gibi. Mutluluk, bir zorunluluk değildir.Sadece bir
tavsiyedir..... Ölüm, bir ziyaretten başka birşey değildir... bu
cümlelerin sahibi Latin Amerikanın en ünlü yazarı Kolombiya'lı Gabriel
Garcia Marquez Yaprak Fırtınasında kasabada pek de sevilmeyen bir
doktorun ölümünü anlatırken hepimizi şaşırtan farklı bir anlatım yolunu
seçmiş. Aynı olaylar farklı kişilerin ağzından sürekli geri dönüşlerle
okuyucuya anlatılıyor. Böylece aynı olay farklı kişilerin gözünden, her
defasında biraz daha genişletilerek anlatılırken, bizleri olayları geniş
bir bakışla anlamamıza olanak tanıyor.
Ancak tam da olayın sebebini öğrenebiliceğiz diye heyecanlanırken.,
birden konu başka bir şahsından ağzından geri dönerek anlatılırken, bir
türlü sebebe ulaşamamanın verdiği merakla diğer sayfaya geçiriyor.
Her bir hikaye biz yormadan sade ve yalın bir dille zorlamadan anlatılmış.
Kesinlikle bir kez daha hayran kaldım yazara.....Türkçe'ye "Yok Oluş" olarak çevrilmş bir film. Yorumlar da çok iyiydi film hakkında...
Gerçekten de görsel çekimler iyiyidi.
Konusuna gelince;
Görevleri araziyi haritalamak, örnek toplamak ve bütün gözlemlerini raporlamaktır. Akıl almayacak topografik anomalilere ve yeni yaşam biçimlerine şahit olan ekibin birbirlerinden sakladıkları sırların ortaya çıkması ise her şeyi değiştirecektir... Tabi bura da yine doğanın dengesinin boxulması sonucu evrene manyetik bir alan yayılmakta ve hücreleri etkileyerek birlşip DNA'sını değiştiriyor ve gitgide de yayılıyor. Bunu araştırırıken bir grubun yaşadıklarını anlatıyor.
Şöyle evde tv keyfi yapayım derseniz bir izlenimlik ev sineması bir filmdi.
Max ve Annie’nin çiftler için oyun gecesi, Max’in kardeşi
Brooks sahte haydutlar ve federal ajanların olduğu gizemli bir cinayet
ayarladığında iyice karışır. Brooks kaçırılır ve her şey oyunun bir
parçası gibi görünür. Fakat bu altı aşırı rekabetçi oyuncu gizemi
çözmeye ve oyunu kazanmaya çalıştıkça bu “oyunun” ve Brooks’un göründüğü
gibi olmadığını fark ederler. Bu kaotik gece boyunca, her dönemeç
beklenmedik bir olaya yol açtıkça arkadaş grubu boylarından büyük bir
işe kalkıştıklarını fark eder. Kuralların ve puanların olmadığı,
oyuncuların kimler olduğu bilinmeyen bu gece ya uzun süredir yaşadıkları
en eğlenceli gece ya da oyunun sonu olacaktır.
Konusunda böyle yazıyor. Hoştu tek izlenimlik bir filmdi.
Ben kaçar, sizleri okudum, yorumumu yazdım, kendi yazımı da yazdım. Şimdi biraz kitap okuyayım. Malum kızı okuldan alıp parka götürücem. Biraz kendime zaman ayırayım. :)))
Yüzyıllık Yalnızlık başlayıp başlayıp yarım bırakıyorum, devam edemiyorum diye beni çilelere salan kitaptı; demek ki öncesi varmış ondan kafam karışıyormuş, çok iyi oldu yazdıklarını okumak, bayılıyorum bu güzel okumalara, ne güzelsiniz...
YanıtlaSilYalnız değilsiniz Sevgili Ecehan. 😊 Bende çok kez bırakmıştım. İyi ki yorum yapıp beni de uyardılar ki şimdi keyifle okuyorum 😊 Bende sizlerle paylaşmak istedim.
SilTeşekkür ederim güzel gözlerle bakıp yorum yazdığınız için.
Selamlar sevgiler. 😊
hayırlı ramazanlar Gülşah'cım, ben Yüzyıllık Yalnızlık'ı okumuştum ama açıkçası çok etkilenmemiştim belki de önce diğer kitaplarını okumalıydım..:) keyifli okumalar, sevgiler:)
YanıtlaSilAmin sağol size de Hayırlı Ramazanlar Eren'cim.
SilEvet kitap biraz zorluyor beni de ama anlatılanları sevdim. Bazen bazı kitaplar için başka zamanlar da okumak gerekiyor
Selamlar canım.
Yüzyıllık yalnızlık kitabını üniversitedeyken okumuştum ve hiçbir şey hatırlamıyorum kitapla ilgili. Tekrar okusam aslında iyi olacak ama cesaret edemiyorum yeniden :/
YanıtlaSilOkumuşsun ya boşver öyle kalsın :))))) Tekrar okumak sıkmasın sonra seni... Bir kere yeter :))hahahaa
SilŞaka bir yana iyi ve güzel bir kitaptı ama biraz yorucu ve karışık.
İyi haftalar canım öptüm :)
Kırmızı Pazartesi kitabını severek okumuştum. Ama yüzyıllık yalnızlık için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Kitabın içinde çok olağanüstü olaylar vardı ve beni sıkmıştı :(
YanıtlaSilKırmızı Pazartesi kitabını bende çoook beğendim Gamze'cim.
SilBende daha önce bir kaç kez bırakmıltım Yüzyıllık Yalnızlık kitabını. Gerçekten de yorucu bir kitap. Ama içine girersen eğer çabuk ilerliyor.
İyi haftalar iyi çalışmalar canım. :)