Günlük Haller... Biten Kitaplar...

Günler günleri kovalıyorken evde level atladık diyebilirim. :)
Haberler hem iyi hem kötü.... fısıltı haberlerde cabası...
Neyseki havalar açtı ve balkoa çıkıyoruz gündüzleri. Umay sabah ve akşam öğünlerimizi orada yemek istiyor. Etrafımızda ağaç ve yeşillik olduğundan kuş sesleri de bolcana. :) Gerçektende ruhuma çook iyi geliyor.
Birde devamlı karamsar olan tiplerden değilim. Muhakkak bir artı yön bulurum kendimce.
Tabi ara ara daralmalar oluyor...sonra hop başka bir bakış açısı geliştiriyorum kendime...
Birde anne olunca anladım ki daha güçlüyüm. Eğer ben kendimi koyverirsem çocuğum napsın...modundayım... Elbet herkesin kendine göre başa çıkma yöntemleri oluyor. Benimki de "çocuklar rol model aldıkları"için daha çok pozitif yönde.
Tabi bugünleri ucundan kıyısından anlatıyor, yanında konuşuyor bazende haberleri izliyoruz.
Bir şekilde izole yaşayamaz ve yaşamamalı.... her ne kadar anlamlandıramasa da biliyor ki şuan bir hastalık var.
Arkadaşlarımızla konuşuyoruz. Özleştik tabi.... hele o "hadi Kadıköye'e iniyorum sende gel kahve içeriz" telefonlarını çok özledim. :)
Devamlı öğlene ne yemek yapsam,akşama ne yesek sorusu dilime sık gelmesede aklımda. Bazen canım hiç yapmak istemiro ve Merter sağolsun orada bana destek çıkıyor ve giriyor mutfağa.
Sabahları zor uyanıyorum. Son bir ka. senedir böyle bir sorunum var kendimle. Tabi bunda gece geç yatmalarımda etken, şekerli gıda çok tüketmemde.........
"Ne zaman bitecek bu süreç?" sorusuda beynimde..... hepimiz gibi..... sıkça sormasamda sonumuz nereye gidiyor diyorum...o kadar çok "yapay zeka"dan ve digital ortama geçişden bahsediliyor kiii...biraz gözüm korkuyor bu terimlerden.
Evet belkide gelecek nesil bunlarla haşır neşir olacak...lakin benim neslim için daha erken gibi.....
Bu arada belki sizede fikir olur yaptığımız ve kızla beraber bizimde keyif aldığımız bir etkinliği paylaşayım.
Geniş bir leğende ılık su ve bebe şampuanını iyi karıştırıyorsunuz. Elinizle hızlı hızlı çırpıp köpük yapıyorsunuz. Sonra da o köpükleri koyu renk sulu boya ile boyuyorsunuz....

Basit ama keyifli bir etkinlik. :)
Serbest zamanlarımızda ve Merter ile oynadığı, etkinlik yaptığı zamanlarda da kitap okumalarıma devam ediyorum. Birde geceleri çok okuyorum. İŞte hep bundan sabah kalkamamalarım. Ama bu süreçte yapacak bir şey yok.
Biraz daha büyüdüğünde bize zaman daha çok kalacak diye düşünüyorum....

Kitaplarıma gelirsek;




                                                                    

                                                                                                                               "Göğü Delen Adam/ Erich Scheurmann"

Pdf olarak okudum kitabı. Uzun süredir merak ettiğim kitaplardandı. Biraz felsefi birazda yaşama dair bir kitaptı. Kitabı okurken aklıma "Aborjinler" kitabı geldi. Hemen hemen aslında hayata ve doğaya dair felsefeleri, bakış açıları ve yaşam biçimleri aynı.

Papalagi denince beyazlar ya da yabancılar anlaşılır. Ama sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen anlamına gelir.
Samoa'ya misyoner bir yelkenliyle gelmişti. Yerliler bu beyaz yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın içinden çıkıp kendilerine geldiği bir delik. O, göğü delip geçmişti.

Yüzyılımızın başlarında yayımlanan Göğü Delen Adam bugün artık yeşil bir klasiği olarak okunurken, başlığının kaynaklandığı şiirsel metafor, bir de düz anlam içermeye başlıyor; çünkü Papalagi sonunda göğü gerçekten delmeyi başardı, 'ozon deliğinin' içinden ne tür bir yelkenlinin çıkageleceğini ise zaman gösterecek.
Ahmet Güngören / Çerçeve
diye yazıyor arka kapağında. Altını çizdiğim çok cümlem oldu. BU tarz kitaplar okudukça anlıyorsunuz ki aslında çağımızda bulunan bir çok şey yeni değil aslında...
Ve bizden önce yaşayan insanlar, gruplar, ülkeler, kabileler de boş yaşamamışlar ve bugünümüze çok büyük ışık tutmuşlar. Bu kitapta da anlatılan en önemli detaylardan biri hem kendimize hem de doğaya, eşyaya saygı ve teşekkür... Altını çizdiğim cümlelerden biri de;
Az "şey"i olan kendine yoksul der ve üzülür.
Bizim gibi, döşeği ve yemek kabından başka bir şeyi olmayıp da, gözleri bizim gibi parıldayan, şarkı söyleyen tek bir Papalagi yoktur. Beyaz dünyanın kadınları, erkekleri bizim kulübemize gelseler yanıp yakılmaya başlarlar. Hemen ormana koşup odun toplarlar, kaplumbağa kabuğu, cam, tel, renkli taşlar, artık ne bulurlarsa sabahtan akşama dek ellerini kollarını oynatıp Samoa evini irili ufaklı "şey"lerle doldururlar.
Hepsi unufak olacak, ateşi gördü mü yanıp kül olacak, güçlü bir tropikal yağmurda eriyip gidecek ve her seferinde yeniden yapılması gerekecek "şey'lerle.

Bu kadar çok parayı ne yapacaksın?"
diye soracak olsan, "Bu dünyada giyinmekten, açlığını ve susuzluğunu bastırmaktan başka ne istersin?" desen, söyleyecek söz bulamaz, ya da "Daha çok para istiyorum, daha çok, daha çok," der. Böylece sen de, paranın onu hasta ettiğini, bütün duyularını ele geçirdiğini anlarsın.    

Diğer kitabımda;

"Şakayık/ Pearl S. Buck"


İlk yazarı "Çin Sarayında Bir Bakire" kitabını okumuştuk ve yayınevinin azizliğine uğramıştık. Hem çeviri kötü, hem kısaltılmış metin,hem bir sürü hata ile dolu kitaptı. Yalnız ben yazarın bir kitabı daha okuyup karar vermek istiyordum. Bir gün çarşıdan eve dönerken, bizim burdaki 2.el eşya dükkanın önünde kitaplarda vardır. Bir bakayım dedim ve Şakayık kitabına denk geldim yazarın. Hatta kararsız kaldım. Sonra da en kötü kütüphane veririm diyerekten aldım.
İyi ki de almışım. Çok güzel bir çeviri ve anlatımı vardı.
Yine Çin'de geçen bir konusu vardı. Evin halayıkı(Şakayık) ve evin sahipleri arasında geçen, yaşanana olaylar, olaylara bakış açısı, yorumlardan oluşan aşkda olan bir kitaptı.
Ev halkı Yahudi'dir. Evin oğlu David ile annesinin en yakın arkadaşının kızını beşik kertmesi yaparlar ve olaylar gelişir. Yalnız bazı yerlerde yazar bildiğiniz ters köşe yapıyor.
Aile içi iletişimin önemi ortaya çıkıyor. Bazen bizim düşündüğümüz şeyin karşı tarafa iyi gelmeyeceğini anlayamıyoruz. Onun için verdiğimiz kararın doğru olduğunu, kişinin yararına olduğunu düşünüyoruz.....
Ve sonuda çok çok iyiydi. Tabiki
sonunu YAZMIYACAĞIM 😁

Mart ayında okuduğum diğer kitabımda; 

                                                                                                                                Marilyn Monroe (Melankolik Sarışın) / Nilgün Taylan

Dün gece diğer kitabım bitince, şöyle ağır duygulara sürüklemeyecek bir kitap okumak istedim.
#marilynmonroe nin hayatının özeti bir kitap.
Bazı genlerimizin nasılda yakamızı bırakmadığına şahit oldum bu kitapta. Aileden gelen anksiyete geni, manik depresif bir hayata bakış.... Tek isteğinin muhteşem, ünlü bir aktrist olmak... Zor bir yaşamı olmuş ve çok erken ayrılmış bir kadın........
Ara kitap olarak okudum. Bilgiler kısa kısa anlatılmış.

Diğer kitabımda;
                                         "Nickel Çocukları/ Colson Whitehead"


yüreğimi dağladı..... Şöyle bir cümleyi not ettim ve aslında kitabın özeti gibiydi kendi adıma....
"Sıradan bir yaşam sürmenin basit hazzından bile mahrum bırakılmışlardı....." Aslında bu cümle özet gibi olmuş...."
Yaşanmış bir olaydan kurgu bir yer yaratarak yazmış #colsonwhitehead 👉🏿👉🏿 Bu ırkçılığı, bu beyaz insanın kendini üstün görme egosunu, her şeyi kendine hak zannetmesini bir türlü aklım, yüreğim almıyor.. Ki hala günümüzde de devam eden bir olgu.... O çocuklara yapılan eziyetleri okudukça içim parçalandı.... Vallahi de billahide insanlığımdan utanıyorum.........
Konusuna gelince "ısşah evi" adı altında kimsesi olmayan ya da olsa bile araya ı soranı olmayan çocukları toplayıp, ıslah ettikleri tabi bu kendi tabirleri.....
Velhasıl..... Okuyun derim.....

Diğer Kitabım;

"Günler Aylar Yıllar"

Bir Kutu Kitap ile geldi kitabım... Yine yüreğe dokunan, sizi düşündüren kitaplardan.
Günler Aylar Yıllar, hayatın zorlukları karşısında hep diri kalabilen bir umudun romanı.

Kuraklık, Balou Sıradağları’nda tüm yıkıcılığıyla baş göstermiştir. İnsanlar çareyi evlerini terk edip su ve yiyecek bulabilecekleri yerlere kaçmakta bulurken geride sadece ihtiyar ile kör köpeği kalır ve bu iki kader ortağı, birkaç damla su, bir avuç mısır tanesi, bir karış gölgelik peşinde dolanır durur. Günleri, geceleri en sert, en çetin koşullarla sınanır; zamanın ve mekânın izleri silinip iskeletleri daha da belirginleşirken önlerindeki yollar da gitgide çatallanır. Bu zorluklardan geriye kalan, olağanüstü bir varoluş inadıdır.


Bu sıralar okuduğum kitaplar hep yürek burkanlardandı.........

Böyle işte.... selam ederim arkadaşlar....

Yorumlar

  1. Şakayık'ı çok yıllar önce okumuştum sevmiştim ama şu an çok az hatırlıyorum. Göğü Delen Adam bana hiç uymamıştı:( Diğer kitaplarınızı bilmiyorum. İyi ki kitaplar var yoksa ne yapardık:)) Elinize sağlık, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ olun. :)
      Gerçektende iyi ki var kitaplar. Böylesine sıkıntılı bir süreçte bir nebzede olsa ruhuma, aklıma çok iyi geliyor. Selamlar, sevgiler. 🍀

      Sil
  2. Göğü Delen Adam'ı bir blogger arkadaşımın önerisiyle okumuştum. Bana iyi gelmişti. Tabii kitabın etkisi çok uzun sürmüyor. Günlük hayatın koşturmacasına geri dönüyorsun maalesef.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değil mi Sevgili Şule.... Hayat koşturmacası nasıl bir şeyse, okuduğumuz, hak verdiğimiz öğretileri bile geride bıraktırıyor.
      Selamlar, sevgiler 🎈

      Sil
  3. En kötü kütüphaneye veririm dediğini okuyunca aklıma geldi. Ben de bir zamanlar cep kitaplar alıyordum. Yazıları küçük olup artık gözümü zorlayanları kütüphaneye vermeye karar verdim ve gittim , beni geri çevirdiler. Birçok kitap varmış depoda ve çürüyormuş. Yenilerini alamazlarmış... Depoda kitapları çürütmek ne demek. Rafların çoğu da boştu bu arada . Depoda çürüteceklerine okullara versinler ya da halktan isteyene dağıtsınlar değil mi ??

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaaaaaa, hay Allah ya.....
      Bizim burdaki kütüphaneler alıyorlar. Bende yılda bir kez ayıklıyorum ve kütüphaneye bırakıyorum. Ve şaşırdım inan Nilüfer...... Vallahi pes.....

      Sil
  4. Beraber aldığımız hani çok eski yıllarda yazılmış olan kitaba başladın mı Gülşah?Adını unuttum :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayyyyy adını hatırlayamadımmmm, dur ben bi düşüneyim kuzum. Gerçi okumuşumdur, elimde okunmamış eskiden aldığım bir kitap yok ama dediğin hangisiydi acep? Bak şimdi aklıma takıldı..🤔

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Amasya Gezisinden Kalanlar....

Nerde Kalmıştık?

Günlük, Sergi Gezisi