Gittim geldim...Bide Kaplumbağa tarafından Isırıldım :)

Ay sonu döndük evimize.....

İlk birkaç gün elimi hiçbir şeye süremedim. 
Ama en zor sınavımı geçtim sayılır. Kapıdan girerken ve babamla oturup annemden konuşurken "ağlamadım"... tabi bu gözyaşımı içime akıtmadığım anlamına gelmez...............................

Sonra "kalk Gülşah babana da yazıki toparlan ve annenin eşyalaını hazırla" dedim ve hurçlara doldurdum....
Dalaman'da ihtiyacı olan birine verdik herşeyini... hepi topu bu kadarmış dedim.... aslında yaşadıklarımızmış yanımıza kar kalan.
Annem o kadar çok şeyi "bir gün zamanı gelince kullanırım" " misafir gelince çıkartırız" diye saklardı ki... 

Nolur böyle yapanınız varsa yapmayın.... o zaman şimdi ki zaman. Bizim yaşadığımız her dakika değerli ve anlamlı. Ki bizde özeliz. İlla ki misafire gerek yok eşyalarımızı kullanmak için.


Tabi sonraki günler denize gittik. Malum bizim kız hergün istiyor denize gitmeyi...bizde istemez yan cebimize koy drumları... :)



 Son 4-5 senedir babamlara gidiyoruz, yazlık yerde yaşadıkları için uğramadan olmaz :)
Babamda bizi sağolsun tekne ile İzTuzu plajına götürüyor ve akşama kadar orada yüzüyoruz.
Biz genel olarak plajın arka tarafında yüzüyoruz. Çünkü İzTuzu plajı çok dalgalı ve sığ. Ama güneşlenmek ve uzanmak için plajı bir harika. Dünyanın sayılı plajlarından biri. 7 Km uzunluğunda kumsala sahip.

Tabi birde Carettaa Caretta'ları ile meşhur.


Bu sene Twitter'da okumuş ve gülmüştüm "kaplumbağalar ısırıyor dikkat" diye ...
Ve bendenizin de  başına geldi bu olay.
Dönmemize iki gün kala kuzenlerle yine gittik. Bu sefer 400-500 metre geride girdik denize. Daha sakin diye... yan tekneden de balık vs gibi yemekler attıkları için karaya yakın mesafeye gelmişler.
Ki birçok tur teknesi yemek atıyor ki yanaşsın kaplumbağalar ve turistler fotoğraf çeksinler diye.
 Bilgilendirme yapılıyor plajda "tekneden yemek atmayın, onlar sadece yengeç ve balık ile besleniyorlar" diye ama nafile...

Neyse efenim.... Bende biraz açılmış denizde yatıyordum. Ayağımı bişey "kart" diye ısırdı, önce yengeç sandım... bağırdım ve ayağımı salladım gitsin diye... sonra baktım ikinci kez daha ısırdı...
Tabi bende ki korkuyu sormayın denizden nasıl karaya çıktım anlatamam.
Babam yengeçtir diyor yan tekneden başka bir adam kaplumbağa o beni de ısırdı az önce dedi...

Velhasıl ayağımın üstü sağlama ezildi. Şimdi daha iyiym tabi. Allah'tan dişleri yokmuş bide olsa halim nice olurdu.
Gerçi kaplumbağa çenesi bilmem kaç ton basıyormuş, eğer insan etinin tadını biliyor olsa o ayağı hayatta kurtaramazsın dediler.
Aslın da beyaz tenlileri ısırıyorlarmış genelde..aslında hayvanlar da ne yapsın yemek atıyorlar ve ayaklarımızı yemek sanıyorlar. Yalnız beni ısıran kaplumbağa tavuk karası idi sanırım... bu kadar kara bi ayağıda beyaz et sanıp ısırdığına göre.. :)))))

Tabi uzun bir süre ayakta fazla kalınca ayağım şişiyor, ayakkabı giyemedim ve ağrıdı. Şimdi daha iyiyim... az kaldı tamamen geçmesine...

Sağolsun eşim günde iki kere kas gevşeticiler sürdü de ağrısı azaldı.

Tabi tatil dönüşü beni bekleyen bir badana sonrası temilik ve ev yerleştirme vardı.
O da bir sonra ki blog yazısında.

Azıcık da sizleri okuyayım, ben kaçar.





Yorumlar

  1. Buz da koy ağrıdığı zamanlarda. Geçmiş olsun. Kaplumbağacığın suçu yok, suç onlara yemek atanlarda. Yazık.

    Küçük Ev dizisinin çok sevdiğim bir bölümünde Charles eşine uğraşa didibe porselen tabak alıyordu. O zaman kadar düzgün tabakları hiç olmamış. Eşi " Güzel şeyler özel günler değil özel insanlar içindir " diyerek ilk günden onları kullanmaya başlar. Çok doğru, değil mi? Ben hiç saklamam birşeyleri, kullanıyorsam kullanırım, kullanmıyorsam ihtiyacı olanlara veririm gider.

    Anneciğin huzur içinde yatsın, sakladıklarıyla birileri mutlu olmuş şimdi, ona da gitmiştir bu mutluluk.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin inşallah Handan Abla...

      Ne kadar güzel ve doğru demiş Charles eşine. Benim de evlendiğimden beri uyguladığım bir şeydir. Eğer bir şeyi uzun süredir giymiyor yada kullanmaıyorsam evimizin yakının da bulunan Sevgi Evine veriyorum.
      Sonuçta durdupda yer işgal etmekten başka bir şeye yaramıyorlar...

      Sevgiler.

      Sil
  2. Ay Gülşah çok geçmiş olsun.Ben de o plajda denize girmiştim bi kez.Kaplumbağa ısırmasını ilk kez senden duydum, sonra internetten araştırım çok fenaymış.Geçmiş olsun tekrar...

    YanıtlaSil
  3. Annem de senin annen gibiydi ya da tüm anneler mi böyledir acaba? O misafirlik tabaklar, çaydanlıklar, kaşıklar, çatallar, yastıklar, yorganlar... Kıyamadığı ne varsa sonrada gelip kıymasını çıkaranlar oldu işte en çok da o içini acıtıyor insanın. Yani babam evlendi anneyi kaybetmek çok acı evet ama bir de babanın evlenmesi var o da acının başka bir boyutu...
    Kaplumbağanın ısırmasını da ilk kez duyuyorum bu arada. Aman söylediğin iyi oldu aklımızda bulunsun. Çok geçmiş olsun...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanıyorum eski zaman tüm anneler böyle... Bizim de misafir odamız vardı. Bayramlar da bide annemin günün de kapısı açılır oturulurdu.
      Oysa ki bizde önemliyiz dimi...
      İyi dileklerin için teşekkür ederim.
      Zordur tabi babanın da evlenmesi... henüz o duyguyu bilmiyorum. Zaman ne gösterir onu da bilemiyorum... Sanıyorum bizler evli olduğumuzdan yalnızlık duygusu uzak ama babam için aynı şey değil.
      İyi geceler.

      Sil
  4. Ben sizi takip ediyorum sanıyordum :( Yeni fark ettim takip etmediğimi ve hemen takibe aldım.Lütfen kusuruma bakmayın :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Merhaba... Ulyssee ile

Yıl Biterken!

Kanını Satan Adam Yu Hua kitabı....